25 Nisan 2021 Pazar

25 nisan 2021 pazar

geçen oturup eski müziklerimi dinledim. bir şeyler üretemediğim zamanlarda yaparım bunu. ilham bulmama yardımcı oluyor, "bak, kaan, aylar önce bunu yapmışsın, şimdi daha iyisini yaparsın" tarzı bir hırs getiriyor. hiç işe yaramadığı olmamıştı ama şu aralar zihnim resmen durmuş durumda. eskiden her hafta en az iki proje dosyası açan ben, üç haftadır projelere dokunmadım bile. sadece birkaç gün önce bir şeyler yapmayı denedim, ambient müzik. ambient müzik ilham bulmak için birebir neredeyse, hem yapması kolay -yani...- hem de hiç kötü sonuçlar elde edilmiyor gibi hissediyorum. ama bu trick bile beni kurtaramadı. tıkanmış durumdayım. kapana kısılmış hissediyorum. hiçbir şey yapamamak beni inanılmaz üzüyor.

üstelik bu aralar çok güzel, kaliteli müzikler dinliyorum. ve o dinlediklerimi tekrar dinliyorum. ve tekrar dinliyorum. ve tekrar. her seferinde yeni şeyler keşfediyorum, yeni sesler duyuyorum, yeni kapılar açılıyor önümde adeta. çok keyifli, pek harika. ama müziği kısıp kulaklığı çıkarttığımda, kendi tükenmişliğimle baş başa kaldığımda çok üzülüyorum. "ben büyük ihtimalle hayatımın hiçbir döneminde böyle bir şey yapamayacağım," diye düşünüyorum. haksız sayılmam bence. ben bir müzisyen değilim, önüme melodika koysanız çalamam. ben sanatçı dahi değilim, hatta bana karşı sanatçı denmesi beni irite bile ediyor. "sanatçı." sanatçı olmak o kadar ciddi ve olgun bir şey ki, bu sıfatın bana yakışmadığını hissediyorum. yaptığım şeyleri sanat çerçevesinde değerlendiremiyorum. bunda haklı sayılır mıyım, emin değilim. sanki yaşım ve tecrübem dolayısıyla böyle hissediyormuşum gibi. büyüdükçe, zaman geçtikçe, yeni şeyler öğrendikçe daha farklı birine evriliyorum. geçen seneki kaan'a göre o kadar farklı biriyim ki şu an. dedim ya, bazen eski müziklerimi dinliyorum. bana çok uzak geliyor yaptıklarım. o aralar ne düşündüğümü merak ediyorum. eski çektiğim fotoğraflara bakıyorum. 2019 yazı. bana 2 yıl önce resmen müthiş gelen fotoğraflar, şu aralar bir çöpten farksız. evet, "güzel" görünüyor belki ama beni yansıtmıyor. onu çeken ben değilim. eskiden yaptığım şeyler daha "normal", daha "sıradan" şeylerken şu an yaptığım şeyler daha soyut, daha anlamsız. am i being different for the sake of being different? bilmiyorum. sanmıyorum. ama şu an sanat anlayışımın geldiği noktadan memnunum. yine de bunun birkaç yıla tamamen değişecek olduğunu bilmek beni üzüyor.

6 Ocak 2021 Çarşamba

ölüm sadece sancılı bir geçiş sürecinden ibaret

öldüğünde göreceğin şey
ayna tutan bir göz olacak
sana kendini yansıtacak
gördüklerinden dehşete düşeceksin

ruhun güneşe ait artık
onun güzelliğinde kaybolacaksın
işte gerçek ölüm bu
gerçekliğini yutacak karanlık

ama yedi dolunay etrafında dans edecek
ve sen her şeyi unutacaksın
onlar duygularını teker teker yok edecek
hissiz bir makine olacaksın

tüm geçmişin bir bedene bürünüp
sana gerçeküstü bir acı yaşatacak
hiçliğin ortasında çığlıklar ve kahkahalar
hiçliğin ta kendisi sana kahkahalar atacak

3 Ağustos 2020 Pazartesi

bir hayat olarak mevsimler

karlar üstünde ak sakallı bir adam yürür siyah paltosuyla
aklı bir karış havada belki yeni hayatlarımızı düşünür
karda ayak izleri kalır dönüp bakmaz asla
gökyüzü kararır içimiz gibi
bir bütün oluruz doğa anayla o hep doğurur biz öldürürüz
çiçekler açar yemyeşil bir ormanın ortasında
türlü türlü böcekler sürüngenler hiç görmediğimiz
ne muhteşem şey bu dünya diye düşünür
düşünür tabii tek işi budur insanoğlunun
bir çölün ortasında görünürken bir kuyu
terini siler adam ve mutlu olur bir anlığına
yürür yürür yürür yolu çok uzun
çölleri aştığında sonbaharı getirir yeni bir ormana
dökülür bütün hissettikleri yaprak yaprak
bir nehrin önünde akar gider şimdi özgürce yaşamak
çıkarır paltosunu başlar soyunmaya çırılçıplak
su soğuk hava soğuk titrek titrek
kendini okyanusun ta ortasına iter
bir olmak üzere şimdi dünyayla
kendi bedenini düşüncelerini hislerini armağan ederken
kavuşturur kırık dizini kollarıyla
ve bir anne kucaklarken kendi yarattığını
kulağına gururla sayıklar adını
ne de olsa kucağındaki o yaratık devam ettirecek kutsal soyunu
büyür o bebek göz açıp kapayıncaya kadar
zaman akar her şey değişir çok hızlı
anlamsızlıklar üzerine kurulu hayatlarımız
bir başkasının bedeninde taşıyoruz ruhumuzu
ödünç aldığımız bedeni sahipleniyoruz
ödünç aldığımız hayatları boşa yaşıyoruz
benden gelen benim midir
nehir akıp gidiyor özgürce yaşamak gibi
bağırır insanoğlu ama çok geç olur
mevsimler geçer gider kimse görmez
ölmek için yaşamak sahiden anlamsız
ölmek için yaşıyoruz
başka bir bedende tekrar hayat bulmanın bilincinde yaşamalı insan
bu dünyadan ayrılık yok
saçları ağardığında insan farkına varıyor bir şeylerin
bu son mevsimleri görerek yaşıyor
bedenini teslim etmek için siyahlara bürünüyor
karlarda ayak izleri
dönüp bakmaya gerek bile duymuyor

15 Temmuz 2020 Çarşamba

psikedelik bir döngü

Bazen odamda yattığım sıradan bir gecede birden kapımın açılmasını diliyorum
Gelenin bir melek olmasını ve ruhumu alıp uzaklara götürmesini istiyorum
Hiç keşfetmediğim yerlere götürsün beni, arındırsın zihnimi
Bazen çok çaresiz hissediyorum bunları düşündüğüm için
Fakat sonra
her şey renkleniyor birdenbire
kaktüsüm bana derdini anlatıyor dinliyorum zevkle
kilim motifleri hareket ediyor öylece ahenkle
hayranlıkla bakakalıyorum şahit olduğum bütün bu olan bitenlere
dünya benim, doğayı hissediyorum, evren benim içimde
odama gökkuşağı doluyor ayrıştırıyorum hepsini renklerine
keçi kafalı bir kuş uçuyor kafamın üstüne
kahkaha atıyorum bir aynanın önünde
bütün damarlarımı görüyorum derim yok olmuş
hissediyorum içimde akan kanı
ben doğan güneşim, ben batan ayım, ben kararmış bulutlarım
ben yağmur damlasıyım, ben kar tanesiyim, ben ceviz büyüklüğündeki doluyum
dünyada olup biten her şeyi duyuyorum, her şeyi hissediyorum, her şeyi okuyorum, her şeyi kokluyorum, her şeyi görüyorum
ben bu dünyadaki her şeyin içindeyim
ben her soyut kavramın tanımıyım
ben üstün insanım
ben ölümsüzüm
ben tanrıyım

.
.
.
hayır
.
.
.
Ben bir gün öleceğim
Bir gün yok olacağım
Kıyamet bir gün kopacak ve dünyevi her şey yok olacak
Hepimiz toz olacağız uçup gideceğiz
Fakat bir gün tekrar birleşeceğiz
Başka bir evrende buluşmak için
Tekrar hayata dönmek için
.
.
.
Hayır
.
.
.
Çok hayalperestim bazen
Gerçekte olamayacak şeyleri düşünüp üzülüyorum
Keşke bu gerçeklikten başka bir gerçeklikte yaşasam
Başaramıyorum hiçbir şeyi
Gözlerimi kapatıyorum bir şeyler görmek için
Ve odamda yattığım sıradan bir gecede birden kapımın açılmasını diliyorum

9 Temmuz 2020 Perşembe

un film devrait être sur sentiments. un film devrait me faire écrire un poème.

sinema hisler üzerine olmalı. bir film bana bir şeyler hissettirmeli. acı, hüzün, huzur. bir şeyler. bazen her şey anlamlı olmak zorunda değil. her şey mantıksal olmak zorunda değil. sadece birtakım görüntüler ve onun izleyicide yarattığı etkileri.

bir yaz akşamı serinliğinde dalgalar eşliğinde sahilde koşturmak. gece ikide çıkılıp sabah sekizde dönülen gece yolculuğu. güneşin doğuşuna bizzat tanıklık etmek. sağanak yağmurlu bir havada boş sokaklarda koşturmak. güneşin batmak üzere olduğu saatlerde kimsenin olmadığı ağaçlık bir alanda çimlere uzanmak. ayrılıklar. beraberlikler.

bir filmi düşündüğümde tüylerim diken diken olmalı. gözlerim dolmalı belki, belki de buruk bir gülümsemeye sebep olmalı yüzümde.

bir film bana şiir yazdırmalı.

7 Temmuz 2020 Salı

Dört Duvar Arası Reenkarnasyon

Parmak uçlarımı nemli duvarın çıkıntılarında gezdirirken hangi ayda olduğumuzu tahmin etmeye çalışıyordum. Bir kıyı şehri sınırları içinde olduğumu biliyordum ve burada kış mevsimi şiddetli geçmezdi. İçerisi kimi zaman terletecek kadar sıcak olurken kimi zaman incecik örtümü boynuma kadar çekmeme sebep oluyordu. Belki ağustostayızdır. Belki de sonbaharın o tatlı esintili başlangıç günlerini yaşıyoruzdur.

Keşke zaman kavramımı yitirmeseydim. Buradan ne güneşin doğuşunu görebiliyordum ne de batışını. Sahi, saat kaçtı? Belki de gecenin ortasında uyanıvermişimdir, insanlar sıcacık yataklarında bilinçaltlarına hapsettikleri gizli tutkularıyla savaş verirken ben burada delirmişçesine kendi kendime konuşuyorumdur. Bu yüzden her şeyimi yemeğimin geliş saatlerine bağlamıştım. Eğer biraz daha doyurucu bir yemek verilirse bu akşam yemeğiydi. Eğer sadece kuru ekmek verilirse bu kahvaltı demekti. Fakat ne kadar uyuduğumu ve sonraki yemeğin ne zaman geleceğini bilmiyordum. Daha sonrasında karnımın beni bir şeyler yemem konusunda azarlamasıyla epeydir aç kaldığımın farkına vardım.

Sahi, saat kaçtı?

Her uyanışımdan sonra bu soruyu kendime sormak beni zihnen çok yoruyordu. Güneşin doğuşunu özlemiştim. Güneş ışınlarının tenimin üzerinde dans etmesini; gözlerimin ise Güneş’in doğuşunun yarattığı harika manzarayı kaydetmesini istiyordum.

Ama sonuç olarak yaşımı dahi hatırlayamıyordum. Zavallı.

Gıcırtılı ranzadan indim ve soğuk mermerin üstüne oturdum. İçimden ağlamak geliyordu. Hayal meyal hatırladığım bir şeyler vardı: Eğer ağlayacaksam hep sessizce ağlamam. Birinin beni duymasını, bana derdimi anlattırmalarını istemezdim. Birilerine bir şey açıklamak beni çok yoruyordu. Sanırım bu sefil yerin tek avantajı bu olsa gerek: Özgürce ağlayabilmek. Hıçkıra hıçkıra. Beni duyan kimse yok, umursayan da. Hayatım boyunca böyle biri olmak istedim. Toplumun dışına atılmış, umursanmayan biri. Kimse beni fark etmesin, adeta görünmez bir şekilde karışayım istiyordum insanların arasına. Dileğim yarı yarıya gerçekleşmişti. Artık fark edilmiyor ve umursanmıyordum ancak toplumun dışına en ağır şekilde atılmıştım.

En kötüsü ise burada intihar da edemiyordum. Bomboş ve küçük bir odaydı burası. İç boğucu, kasvetli bir ortam hakimdi. Kimi zaman çalışmayan, kalitesiz, titrek ışıklı beyaz renkli bir ampul... Çalışmadığı zamanlar mutlu oluyordum, karanlıkta olmak hoşuma gidiyordu. Sanki bir hiçliğin ortasındaymışım ve her şeyden kurtulmuşum gibi hissettiriyordu. Sanki o karanlığın içinden biri gelip beni alacakmış, beraber gökyüzüne yükselecekmişiz gibi. Dünyaları, evrenleri aşıp başka bir boyuta seyahat edeceğiz ve ben bambaşka bir bedende yeniden doğacağım. Bu rutubet kokan yerden kurtulacağım.

Ama ışığı kendi irademle kapatamıyordum.

Birden zangır zangır titremeye başladım. Bu hissi sebepsizce sevmiştim. Vücuduma birkaç saniye aralıklarla hâkim olan bu titreme, ayak uçlarımdan başlayıp boynuma kadar devam ediyordu.

Uykum iyice açılmıştı. Öksürmeye başladım. Soğuk zeminde oturmak iyi değildi. Bu yüzden soğuk zeminden kalkmadım. Hatta pozisyonumu değiştirip sırt üstü yatmaya başladım. Tavanı seyrediyordum. Belki birkaç aydır, sadece bunu yapıyordum. Düşüncelerimde bir yolculuğa çıkıyordum. Sonu olmayan bir yolculuktu bu. Düşünmeyi düşünüyordum. Bazen Tanrı’yı düşünüyordum. Bazen zulüm gören hayvanları, bazen ise zulmeden insanları. Bazen ölümü, bazen kimliğimi yitirişimi. Yalnızdım ama düşüncelerim vardı en azından. Düşünebiliyordum. Bazen çok düşünmek beni rahatsız ediyordu ama tek aktivitemdi bu.

Kimdim ben?

Belki birinin en sevdiği biriydim, belki birilerinin en büyük nefreti. Burada niye olduğumu bile hatırlayamıyorum. Belki yemeklere bir şey katıyorlardır. Paranoyaklaştım galiba, diye düşündüm. Deliriyordum. Zaten aksi mümkün olamazdı bu dört duvar arasında. Kahkaha attım, kulaklarıma geri döndü saliseler içinde. Çığlık attım sonrasında. Elimi yumruk yapıp duvarda sürtmeye başladım. Odada tur atarken ellerim duvarda dans ediyordu. Kanlar içinde. Elimi aniden çektim ve yaraya bakmadan yere çömeldim. Bir kan damlasıydı yerdeki. Damlaya eğildim ve dilimle değdirdim. Pek tadından bir şey anlamadığım için elimdeki yarayı emmeye başladım.

Kapı açıldı. Hemen kafamı çevirdim. Aynı kişiydi. Simsiyah giyimli, yüzünde siyah bir maske. Elinde bir ayna vardı, yavaşça çömelip yere bıraktı ve gitti. Aynaya korkarak yaklaştım, fakat çok geçmeden hemen geri çekildim. Korkuyordum. Çok korkuyordum. Kendimi unutmuştum, kendi bedenim zihnimden silinmişti. Tanıdığım insanların yüzlerini unutmuştum. Dış dünyayı unutmuştum. Ağlamaya başladım. Duvarın köşesine dayandım ve yere tekrar çömeldim. Neden bir ayna getirdiklerine anlam verememiştim.

Yavaşça doğruldum ve duvardan destek alarak, odanın kenarlarından aynaya bakmaya çalıştım. Biraz pis ve lekeliydi. Tavandaki rutubetleri net görebiliyordum yine de. Kendimi göremeyecek şekilde aynaya uzaktan eğildim. Sıkıca kavradım, fakat aynanın yüzü hâlâ tavana dönüktü. Korkuyordum ama neyden korktuğumu bilmiyordum. Belki kendimle yüzleşmekten korkuyordum. Geçmişimle, önceden olduğum kişiyle. Belki de buraya içten içe bağlanmıştım. Bu sefil durumuma alışmıştım ve eski kendimi hatırlamak istemiyordum. Çünkü eğer hatırlarsam her şeyi, o zaman başka bir uğraşım kalmazdı.

Aynayı bıraktım. Yere doğru yolculuğunu anbean seyrettim. Odanın her köşesine camlar saçıldı. Küçük bir tanesi bacağımı kesti bile.

Büyükçe bir parçayı elime aldım. Dişlerimi sıktım. Çenem titremeye başladı, belki gerginlikten. Bunu gerçekten yapmak istiyor muydum?

Evet.

Cam parçasını o kadar sıkı kavramıştım ki köşeleri elime batmıştı. Birden zihnimdeki karar merciiyle tartışmayı bırakıp gerçekliğe döndüğümde acıdan çığlık attım. Fakat aynayı bırakmadım. Elime saplanan parçaları çıkarttım. Bu kadar psikolojik acıya katlandıysam buna da katlanırım, diye düşündüm. Derin bir nefes aldım. Bu nefesin bir önemi vardı. Çünkü bu son nefesim sayılırdı. Cam parçasıyla hızlı bir hareket yapıp boğazımı kestim. İnanılmaz bir acı hissediyordum. Kanlar fışkırmaya başladı boynumdan. İnanılmayacak derecede kan şelalesi akıyordu. Panikledim birden, elimle durdurmaya çalıştım. Dizlerimin üstüne düştüm. Ayna hâlâ elimdeydi. Kendime baktım. Her yer bulanıklaşıp kararmaya başladı. Yere yığılmıştım. Aynada gördüğüm şey ben olamazdım. O çirkin şey ben olamazdı. Ne oldu bana? Ne yaptılar? Neden?

Ayna katilimdi. Aynadaki bendim. Bunun farkına geç vardım. Kendimi öldürmüştüm.

Artık her şey karanlıktı. Bekledim. Birinin gelmesini, bana elini uzatmasını, beraber göklere yükselmemizi, evrenleri aşıp başka bir boyuta seyahat etmeyi, başka bir bedende yeniden doğmayı, bu rutubet kokan yerden kurtulmayı. Çok bekledim. Ama bir daha karanlık yerini asla aydınlığa bırakmadı. Ben yine de bekleyeceğim. Beni bu dört duvar arasında yaşatan şey umuttu. O umudu asla kaybetmeyeceğim. Cenin pozisyonu aldım. Ve bekledim.

bir çığlık atsam düzelecek gibi

bir şey var ciğerlerimin üstünde tam
nefes alıyorum yetmiyor
nefes alıyorum sanki boğulacağım
incecik kemiklerim paramparça oluyor hissediyorum
hislerin ağırlığı altında eziliyorum
8.05.2020

25 nisan 2021 pazar

geçen oturup eski müziklerimi dinledim. bir şeyler üretemediğim zamanlarda yaparım bunu. ilham bulmama yardımcı oluyor, "bak, kaan, ayl...